31 Ağustos 2010 Salı

leave no man behind

bir şehrin kapılarını kilitlemek hep bana düşüyor. onu, bunu, sevgiliyi, dostu, arkadaşı dışarı kadar geçirmek. kullanılmayan eşyalar, yerlerde yırtık kağıtlar, sevilmeyen kıyafetler, yenilmeyen yiyecekler her yerde. ve anımda duracak dolu doluyken dolu dolu güzel vakit gördüğüm odaların boş hali. ve bakacağım yine de büyük gözlerimi açıp son defa başka bir boş odaya, o da boşaldığında.

bir şehrin kapılarını kilitlemek hep bana düştü. yine bana düştü. O, gitti. gözümün kirpiğini bile saklamak isteyen, lens kabında götürmek isteyen gözümden bir parçamı, benden bir parçayı... beni belki de en çok seven.. gözgöze, nefes nefese geçirdiğimiz bir haftasonundan kalan her şey kalbimde. O ise şimdi havada, eminim gözleri dolu dolu, etrafına bakınıyor telaşlıca. telaş yapar çünkü o; her şeyi bilmek, her şeyi görmek, her şeyi kazanmak ister. O, hep çok seven. sevdiği kadar sevilemeyen.. sevilmeye başlanmıştı; farkındaydı da. zirvede bıraktı.

bir şehrin kapılarını kilitlemek bu sefer de bana düşecek. bugün o, yarın canım dostum. böyle böyle gidecekler. bana kullanmadıkları CD'leri, bitiremedikleri makarnalarını, boş defterleri bırakacaklar. ama en önemlisi, sokaklar, caddeler. kahkahalarımızın hayaletleri. içinden yürüyüp geçtiğim.

bu şehrin kapısını kilitlemek zamanı gelecek o zaman. her zaman yaptığım gibi son bir kere bakıp bu içi -benim için- boşalmış sokaklara, kilidi takacağım kapısına, anahtar paspasın altına, bavullarım sırtıma, döneceğim kendi yoluma.

bir kez daha arkamda kimseyi bırakmamış olmak. her şeyin tek sebebi bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder