8 Ağustos 2010 Pazar

requiem for a dream



bugün denizde yüzerken ablamın çok yakın arkadaşı, bana bir soru sordu. soru basit, cevabı da basit olmalıydı belki de. ama hala aklımda söyle(yeme)diklerim..

hadi tamam, 16sında dönüyorum berlin'e, sonra iki ay kalıyorum, tezin tasarım kısmını bitiriyorum, izmir'e dönüp babamın yanında çalışmaya başlıyorum, büyük projemizin başına geçip çok büyük siteler, apartmanlar dikiyorum sonra da arkadaşlarıma satıyorum. falan filan.

da..

"mutlu musun Pınar tüm bunlardan? yani burada yaşamayı gerçekten istiyor musun, bunu sen mi seçiyorsun"

hö? bilmem. yani... elbette inşaat mühendisliğini çok seviyorum. e' babamı zaten her şeyden çok seviyorum. şirket desen, hazır iş olması umrumda değil. izmir güzel, rahat. ama bir sorun var. buraya geldim geleli kafamı kurcalayan. itiraf etmeye, sesli dile getirmeye bile utanıyorum. benim bir idealim yok arkadaşlar. yok. bir yerlerde kaybettim onu, aklımla beraber. bazen kafamı o kadar beşeri, o kadar gereksiz sosyal işlere yorarken buluyorum ki kendimi, şu atari salonlarında türlü deliklerden kafaları fırlayan kurbağalara vurduğumuz gibi vurmak istiyorum kocaman sünger bi tokmakla kafama. eski sevgilim ne demiş, annem bana mı kızmış, ne! o bana mı kırılmış, a onu aramayı unuttum derken bitti gitti tüm gün. tüm ay. tüm yıl ve benzeri. kim için yaşıyorum diye durup düşünmeli bazen insan. hadi ben o kendini sorgulama olgunluğa geldim gelmesine, kendimi sürekli başkaları için yaşarken bulmak olgunluk mu?

bir idealim, bir hayalim olmalı. beni hayal kurmaktan da yine bu beşeri, sosyal meseleler vazgeçirmedi mi? ben akşam yastığa kafamı koyduğumda hayal kurmaktan uyuyamaz, yine aynı bu Çeşme'deki yatağımda sabah mahmurluğuyla uyku sonrası hayallerine doyamamaktan bir saat ayağa kalkamazdım. demek ki, bir yerlerde bir şeyler değişmiş, hayallerimi kiler dolabına saklamış, nem kokusuna hapsetmişim. başkalarının bana gelirken getirdikleri kendi hayallerini kullanmış, doymuşum, kendiminkileri de oracıkta unutmuşum. bu durumda, hayatımı çıkmaza sokan şey kabak gibi ortada. bir mühendis olarak n'apmalı? sorunu çözmeli. ama insan isteyerek ideal edinemez ki.

ne istediğini bilmek önemli. ondan sonrası çorap söküğü gibi gelir gibi.. ben, ne istediğimi bilmiyorum. hiçbir şeyde. aile, aşk, iş olarak adlandırabileceğimiz üç ana hayat kalemiyle olan otorite durumlarımızda, şu an fazlasıyla edilgen taraftayım. gelsin hayat bildiği gibi yapıyorum ama bir yerlerde de dur höyt demem lazım. ne istediğimi bulmam sonra da mücadele etmem lazım. sanırım son günlerde eski defterleri açıp bir şeyler çabalamam da tamamen bunu yapmaya başladığımı kanıtlamaya çalışmam kendime.

bir ne istediğimi bulayım. ah onu bir bulayım..

**bir de bir de.. niye hep soru-cevap keşfediyorum hayatımı.. biraz anormal bence.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder