28 Mayıs 2011 Cumartesi

kral cıbıl

babam: "Pınar, sana çıkarken söylemeyi unuttum. bu hafta çok yoruldun kızım, yarın işe gelme. yat biraz dinlen, kendine vakit ayır."

Pınar: "yok baba ya, benim içime sinmez, gelirim işe."

babam: kızım gelme, bir gününü kendine ayırmazsan işte verimli olamazsın. yat, dinlen, arkadaşlarınla buluş.

Pınar: baba ne arkadaşı ya? benim arkadaşım falan yok burada, gelirim yarın işe. tamam biraz geç gelirim. dinlenirim.sen merak etme.

babam: kızım o zaman arkadaş edin, bana benzeme.

evet bu benim. evet öbür taraf da patronum/babam. evet arkadaşım yok. evet babam bana arkadaş edin diyor.

hayatta her şey oluyor arkadaşlar. arkadaşlar mı dedim? arkadaşlar.. demek ki bir yerlerde arkadaşlarım var, ama akıllı olmadığım için göremiyorum.

8 Mayıs 2011 Pazar

roka

dün, çok sevdiğim bir arkadaşım, sadece 12 saat beni görebilmek için kalktı İstanbul'dan geldi. babasının peşinden tıngır mıngır yollara düştü. imkansızın hiç de zor bir şey olmadığını gördükçe neşem yerine geliyor. İzmir'miş, uzakmış, gelinmezmiş.. bunlar tırt. isteyen geliyor. bunu görüyorum, kimin gelmek istediğini anlıyorum. bu zamana kadar doğru yolda ilerlediğimi gördükçe egom olmasa da mutluluğum kabarıyor dostlar. beş parayı bırakın beş eurodan bile fazla eden dostlarım var hayatta.

bir de hayat kaygılarım var ki, hangimizde yok diyen dostlarımı duyar gibiyim. bir sene sonra bana ne olacak, tabldot yemeği sonrasında baklava yemekten 70 kilo olmuş bir şantiyeci mi olacağım yoksa aynı şeyi 38048 kere tekrarlamaktan bir kere de uykusunda tekrarlamakta bir mahsur görmeyen bir ev pazarlamacısı mı? ki bu seçenekte de 70 kilo olma hakkını saklı tutuyorum.

caaaanım dostumun dediğine göre 1 seneye her şey yerine oturacakmış. ilginç bir şekilde, kendi hayatımızı yorumlayamasak da birbirimizin hayatıyla ilgili o kadar isabetli öngörülerimiz oluyor ki, inanmaktan başka çarem kalmıyor. ki bu çok da işime geliyor. 1 sene sonra oturan hayat.. vay be arkadaş.. kim bulmuş da ben bunayayım?

bir de sevgili kaygıları var tabi.. sonunu görmemek, hiçbir şey beklememek kaygılarıma bir pasta cila çekiyor elbet. ikinci el bir kalbi, birinciymiş gibi onardı beklentisizlik. geçmişin çızıklarını, cırtlarını kapattım kaportamın kendi renginde bir boyayla. ama işte insan ona rağmen yalnızlığını özlüyor bazen. bünyeyi çok alıştırdık sanırım arkadaş ya..

yine de, sevgili iyidir. sevgilim iyidir. sevgilimse iyidir değil sadece. iyidir yani, tanırım bilirim. iyi çocuk.

terasım çok güzel. parmaklıklara kadar ayaklarımı kaldırdım, bir yanım havuz, bir yanım deniz. kuş cenneti önümde, karşımda da Narlıdere'nin parıldayan ışıkları var. ayaklarım ağrıyor. yine uzun geçen bir iş gününün sonundayım. Pazar iş mi olur demeyin, olur elbet. henüz 70 kilo olmasam da ev pazarlamacısıyım ben. sanırım yengeç burcu olmam sebebiyle de pek sevdim bu işi. başka işi becerebilir miyim bilmem ama bu işi de iyi becerdim sanki. İzmir'de hava pek güzel. insanlar hep sokakta. millet keyif pezevengi olmuş afedersiniz ama.. yakışıyor da İzmirlime, ne diyeyim..

şarkıdan şarkıya psikoloji değişiyor. önce The Scientist vardı, sonra The Devil Wouldnt Recognize You, şimdi de Franz'dan Lucid Dreams var. asi olasım geldi birden. en saçmaladığım blog yazısı belki de ama buraya kadar geldiyseniz bana karşı limitsiz bir toleransınız var demektir dostlar. o yüzden biraz daha dayanın. ya da dayanmayın. ben de susayım. yanımda biram var, onu içeyim. sevgilime kızayım biraz kendi kendime. sarhoş oldukça iyice artsın öfkem. yanımda olmadığından başlayayım, bana istediğim ilgiyi göstermediğinden çıkayım, sonuca bağlayamadan da uyuyakalayım. evet, tam olarak bunu yapacağım..

terasımdan, kahveli bira-favori biram-dan ve benden sevgiler. istanbul'dan kalma iki dost gibi, bu akşam onunla beraberiz. sevgiler..