tag:blogger.com,1999:blog-74809299040147030302024-02-20T15:01:37.303-08:00Coffee ShotPınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.comBlogger77125tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-49933246466506096972016-05-25T13:19:00.004-07:002016-05-25T13:19:58.826-07:00yeterince uzun bir araBuraya en son yazımı 3 sene önce yazmışım.<br />
<br />
O günden bugüne çok şey değişti, tek kişilik ailem önce iki kişi oldu, şimdilerde ise iki buçuktan yuvarlamalı üç kişi olduk. Hayatın bu denli sürprizlerle dolu olduğunu bilmiyordum ama bildiğim şeyler de vardı tabi. Mesela, 2011 sonlarında kendime -birbirine doğru uçan kırlangıçlar- dövmemi yaptırırken, artık biriyle tanışmak, yerleşmek, yatışmak istediğimi biliyordum. buna günümüzde evlilik deniyor. en azından İzmir şartlarında, yerleşmek, yatışmak ve beraber yaşamak istediğin kişiyle evleniyorsun .öyle de oldu.<br />
<br />
evlilik korkulacak şey değil bence. yani insan en yakın arkadaşıyla tatile gidince bile içinden kımıl kımıl bir kıl dalgası yükselmiyor mu? yükseliyor. yükselmeyen yeterince uzun tatilde kalmamıştır. öylesine iddialıyım.<br />
<br />
bu da onun gibi bir şey, çok çılgın sevdiğin adamı bir süre sonra akşamları yanında istiyorsun, sadece sevişmek değil konuşmak da iyi geliyor, gün içinde anlamsız, birbirine anlatacağın şey olmasa da uzattığın 4-5 dakikalık konuşmalar, "akşama eve bir şey lazım mı" lar, haftasonu anne babaya uğramazsak ayıp olurlarla giden ve sonunda çoğunlukla bir bebeğe bağlanan bir süreç.<br />
<br />
bizimki sürprizce bağlananlardan. ha, hiç mi bir şey yapmadın birader, leylekler mi getirdi? hayır, ama bir kybele olduğumu da tahmin etmiyordum hani. etrafımızdaki hazin çocuk denemelerini duyduktan sonra e hadi dedik, 1,5 seneyi hedefledik, dört hafta sonra elimizde nurtopu gibi bir çift çizgi duruyordu..<br />
<br />
ben normalde çok ağlayan biri değilim. ama 9 ay boyunca ağladım evet. etrafımda hiç çocuklu aile yok, üstelik çocuk da sevmem hiç. işim var gücüm var, koca şirketi yönetmeye hazırlanıyorum, mis gibi projeyi almışız, proje müdürlüğünü yapıyorum, o toplantıdan bu konferansa ceylan gibi sekmeler, ipek bluzlar, 38 bedenler derken hooop iki çizgi insanı allak bullak ediyor.<br />
<br />
ben çocuğumun olduğunu ameliyathanede belimden aşağısını hissetmezken kızımın ilk ağlamasını duyduğumda anladım. o zamana kadar hiçbir kaynak okumadım, araştırma yapmadım, video dahi izlemedim. kızım ağladı, ben de onunla beraber -ilk kez- sevinçle ağladım. kızım da bir daha hiç ağlamasın..<br />
<br />
evet hayatım artık epey farklı. üstelik yazacak çok az zamanım olmasına rağmen yazmak istediğim o kadar çok şey var ki! her şeyden önce kendim için, ileride hatırlayayım diye yazmak istiyorum. günün rutininde çok olağan gelen şeyler birkaç sene sonra ne kadar farklı hatta egzotik geliyor, şimdi eski yazılarıma bakınca anladım. bu bloğun url'sini bile unutmuşum, gmail'deki eski yorumlarımdan girip bulmak zorunda kaldım.<br />
<br />
her ne kadar bu nitelemeden hoşlanmasam da artık bir anne olarak yazmak istiyorum. çünkü bu geçici bir durum değil. ne kadar Pınar'sam, o kadar anneyim artık. değişecek bir durum değil, beni değiştiriyor. üstelik öyle bir hızla değiştiriyor ki, sanki hep buymuşum gibi üstüme yapışmaya başladı bazı huylar, bazı alışkanlıklar. oysaki ben kendimdeki tüm değişimleri görmek istiyorum! bu yüzden blogumun bundan sonraki kısmında anne olan Pınar olarak yazıyorum.<br />
<br />
vakit bulduğum her an görüşmek üzere..<br />
<br />
<br />Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-80116403638487376092013-04-19T01:43:00.002-07:002013-04-19T01:43:46.642-07:00günlerbir arkadaşımın eski sevgilisi şöyle bir cümle söylemişti arkadaşıma,<br />
<br />
"hayatta üç dileğim vardı- Bebek'te bir evde oturmak, BMW'min olması ve Koç'ta okumak. üçünü de gerçekleştirdim. çok mutluyum."<br />
<br />
bunu söylediğinde 19 yaşındaydı. biz duyup şaşırdığımızda ise taş çatlasın 21'dik. şimdi 26'yım, hala bu söz arada bir aklıma gelir gülerim.<br />
<br />
eminim şu anda bu blogu okuyorsa arkadaşım da gülüyordur :)<br />
<br />
çünkü o yaşta bile "e bu hayaller ne kadar da küçükmüş?" den başlayıp, "abi bu hayalleri o gerçekleştirmemiş ki, babası fütursuzca oğluna harcamış durmuş sadece?!"ye kadar devam ederek bu sözlerin tutarlılığını ölçmeye çalışmıştım. yoktu tutarsızlık. çocuğun öyle küçük hayalleri vardı işte ve 19 yaşında gerçekleştirmişti.<br />
<br />
herhalde artık hayalsiz yaşıyor, ben de bilmiyorum.<br />
<br />
neden bilmem, bugün duştayken aklıma geldi. hayalimdeki(!) arabayı aldığımdan beri bu cümle sıklıkla aklıma geliyor, aynı gaflete düşmeyeyim diye dolandırıp duruyorum lafı arabamdan bahsederken. bugün duşta da yine aklıma geliverdi...<br />
<br />
bugün tiyatro oyunumuzu son kez sahneliyoruz. geçen sefer MS Derneği yararındaydı, bu sefer ise Kadın Dayanışma Derneği. geçen hafta İzmir Amerikan Lisesi'ndeydik. çok beğenildiğine hala inanamıyorum. bazen çok hımbıl olabiliyoruz galiba (hımbıl değil aslında humble demek istedim; fazla mütevazi gibisinden), çünkü ben kimse gülmeyecek diye epey korkmuştum. beğenilmiş olsa gerek, bir PR şirketi bize sponsor olmaya karar vermiş. yani bu son, gerçekten son olmayabilir. bir bakmışsınız turnedeyiz :)<br />
<br />
işte bizden bazı kareler:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdWDufujcELtRWusghP2YvwENjER2DKoJcoXKjFn_mZDypX3oEtgPtbXkTFwxabntnF9TFN9MAFzWQaqPpqEQxn308KBSKSdrK1UkSkhCsUVDlhAeVc5VixCEJaen7OrrfFPRR3E6ec90/s1600/IMG_5249.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdWDufujcELtRWusghP2YvwENjER2DKoJcoXKjFn_mZDypX3oEtgPtbXkTFwxabntnF9TFN9MAFzWQaqPpqEQxn308KBSKSdrK1UkSkhCsUVDlhAeVc5VixCEJaen7OrrfFPRR3E6ec90/s320/IMG_5249.JPG" width="240" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Ayşen Abla ve ben- kıl psikoloğu oynarken.. </div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjh6na1IeGDmg2XMlExyYe-8lWriViH0692buk3NbUCvDG0bpjybdWcJe7YN4hx2zs8ZaLZk4vI0rBF33G6qM23VONBW3DzbzXDh178UxhY-EycTbJXxoD8TR4MqX4t3NRfiJz4De6H2Nc/s1600/IMG_5252.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjh6na1IeGDmg2XMlExyYe-8lWriViH0692buk3NbUCvDG0bpjybdWcJe7YN4hx2zs8ZaLZk4vI0rBF33G6qM23VONBW3DzbzXDh178UxhY-EycTbJXxoD8TR4MqX4t3NRfiJz4De6H2Nc/s320/IMG_5252.JPG" width="320" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
bu sefer de Serra ve ben- ben konsomatrisi, o travestiyi oynarken :) </div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiScKC8hNifsxsS4D8MXFKfE6fNVn10cezO0cMN_YFw8xPiQHTCCngN1s3J_KWSsFEt6mDzneha_wvjKSgd3VOuT6my0w51ikbWm9_qpqG5leMPvl6nTjmn1Vtk3jfcab1NXqu2SMs0Wq0/s1600/IMG_5264.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiScKC8hNifsxsS4D8MXFKfE6fNVn10cezO0cMN_YFw8xPiQHTCCngN1s3J_KWSsFEt6mDzneha_wvjKSgd3VOuT6my0w51ikbWm9_qpqG5leMPvl6nTjmn1Vtk3jfcab1NXqu2SMs0Wq0/s320/IMG_5264.JPG" width="240" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
oyun öncesi kokteylde aldığım çiçeklerim. </div>
<div style="text-align: center;">
(bu, iceberg'in yalnızca görünen kısmı. öhm.) </div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
10 sene sonra yeniden sahnede olan ben, bir de perde ilk kez benim repliğimle açılınca, epey bismillah çektim elbet perde arkasından. unutulan replikler (valla ben unutmadım abilerim ablalarım) ve uzuun es'ler oyunun tuzu biberi oldu, oyun da herkesi güldürdü. oyunun bitince biriken heyecanımın yaşattığı blackout sayesinde ertesi gün oyuna dair hiçbir şey hatırlamıyordum. bugün nasıl olacak, merak ediyorum :)<br />
<br />
günler güzel, bazen zorlu ama aşılamayacak engellerle dolu değil. ailemin yalnız bıraktığı yerde beni tutacak bir sevgilimin olduğunu bilmek güzel. onun olmadığı yerde Tarçın var. ondan da uzaklaşmak istediğimde ise tiyatro.<br />
<br />
benim gibi yengeçler hep kaçacak bir yer arar ya, bence asıl marifet doğru sığınakları bulmakta..<br />
<br />
güzel bir haftasonu olsun, hem benim hem de sizin için :)Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-59158248471852963622013-04-04T06:17:00.002-07:002013-04-04T06:17:42.473-07:00miskingünler boş, huzursuz ve anlamsız geçiyor.<br />
<br />
yapacak iş çok ama yaptığım iş az huzursuzluğu bu.<br />
<br />
13 Nisan'da oyunum var mesela. Kıl bir psikoloğu ve sonra da emeklilik yaşı gelen bir konsomatrisin jubile gecesini canlandıracağız. Geliri MS hastalarına, çalışmaları Perşembe ve Pazar'a. iki koca gün, gitti orada.<br />
<br />
helal ettik mi? ettik! :)<br />
<br />
Hayalini kurduğum gibi, yeni evime yeni köpek aldım geçen ay. cinsi pug, adı tarçın. o bir sosyal sapık, o bir sevgi arsızı. tatlı mı tatlı, çişli mi çişli. bir süre sonra kontrolü kaybettim, bir elimde vileda, bir elimde tarçın, bırakın işesinler, bırakın kakasınlar demeyi öğrendim sonunda.<br />
<br />
desem de demesem de yapıyor nasılsa.<br />
<br />
ama onu da öğretmem lazım sonunda, bir de ilk kez dışarıya çıkması lazım bu çocuğun da, en geç Pazar'a!<br />
<br />
Bir başka hayalim daha- çocukluğumdan beri istediğim araba! pinimini artık yalnızca instagram ve bilumum ergen dönemlerinde açılan hesapların nick'i değil artık, benim de bir mini'm var! :)<br />
<br />
onunla ilgili yapılacak çok şey yok, üstündeki çamurun yıkanması dışında. vergiler, vs. için- babam sağolsun! diyoruzzzz ve geçiyoruz.<br />
<br />
1+1 mobilyasından düzme yerleştirilen yeni 3 oda 1 salon derya deniz evim de azıcık donatılmayı beklercesine sabrediyor. az buçuk Mudo'dan, biraz internetten derken yavaş yavaş bezeniyor ev ama, fazla yavaş gibi?!<br />
<br />
sonuncusu ama en azıncısı değil, (last but not least direct chicken translation?!) evlilik hazırlıkları. anahtar kelimeler: yaz düğünü/ ağustos sonu/ kır ve papatyalar/ önce yaşlılarla ehm öhm yemece/ sonra after party'de gençlerle danza kuduromaca.<br />
<br />
bu sonunucusu, en azıncısı değil belki ama en savsaklananı hiç şüphesiz. ne sevgilinin vakti var ıbırcık gıbırcık detaylarla uğraşmaya, ne benim. bir sürü konuk, bir sürü davet, sayısız telefon konuşması ve tüm bunlar içinde "poff keşke yurtdışında evlensek de bitse tüm bu masraflı işkence" diyen biz.<br />
<br />
her şey olacağına varır mı? varmaz anam. acilen kolları sıvamam lazım. hatta şu an farkettim ki, çok fena mıçmışım.<br />
<br />
tek tesellim, evdeki yemek takımlarına kadar kendi kendime seçebilme özgürlüğüm.<br />
<br />
ben gidip işe koyuluyorum. son diyeceğim, bu okuduklarınızın tümünü tek seferde evde denemeyin! :)<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwAiYF_LZ1HByg0t2i0R-HmXhk1iofNsrlnj1LCuLiBixGe4W5bRPfog7PLF1NwcRqJNUHuNTY5T6TxU3U5rjnMEKp6rYjQDMgWCQsdqUmghT49ftAKlP_KVkqChYGEzN2-3grek73EKQ/s1600/IMG_4673.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwAiYF_LZ1HByg0t2i0R-HmXhk1iofNsrlnj1LCuLiBixGe4W5bRPfog7PLF1NwcRqJNUHuNTY5T6TxU3U5rjnMEKp6rYjQDMgWCQsdqUmghT49ftAKlP_KVkqChYGEzN2-3grek73EKQ/s320/IMG_4673.JPG" width="320" /></a></div>
<br />
Kızım Tarçito. o bir asalet timsali, pet shop'lara kadar namını salmış iflah olmaz bir hiperaktif.Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-20798618727033043312013-01-31T07:58:00.000-08:002013-01-31T08:00:48.583-08:00sözAkşamın yorgun saatinde aklıma gelen, geldiği gibi gitmeyen şarkı..<br />
<br />
<a href="http://www.youtube.com/watch?v=NOyq62haG98">http://www.youtube.com/watch?v=NOyq62haG98</a><br />
<br />
Ne sözler verildi bize şu güne kadar, niceleri de tutulmadı, di mi? Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-83404111227847279192013-01-28T05:04:00.000-08:002013-01-28T05:04:18.601-08:00güzel bi' göçbir hafta içinde üç taşınma olacak bu hafta:
1. şantiye ofisini taşıyoruz. herkes merkez ofise taşınıyor, ben ise şantiyemi bırakmaya kıyamadığımdan janti satış ofisi'ne gideceğim. 300 daireyi yaptık, -hepsini olmasa da- sattık, insanlar dairelerine yerleşti, mutlu mesut yaşıyorlar. teşekkürlerinin hediyesi olarak tüm tarım mamüllerini kabul ediyorum- kısırdan zeytinyağına, kavundan ton balığına, ısırganotlu börekten çikolataya kadar.
2. sevgilimi taşıyoruz. taa İstanbul'dan İzmir'e hem de. Cihangir'den Mavişehir'e. karadan denize. soğuktan sıcağa. kaostan huzura, leb-i derya 3+1'den miniatürk 1+1'e. trafikten rahat bulvarlara. bir projeden diğerine. uzaktan kollarıma, kollarımdan ta içime.
3. ve beni taşıyoruz. kiradan kendi evime. buralar böyle dutlukken (literally) seçtiğim evciğime taşıyoruz beni. her geçen tesisatını, pprc borularını bildiğim, sıhhi tesisatından tutun da seramik derz renklerine kadar bizzat ilgilendiğim evime. her zamanki gibi misafirsever, renkli-neşeli, romantik ve cozy bir ev hayalim. 2.5 senelik 1+1 yaşantımdan sonra bu sefer de ben leb-i derya 3+1'e geçiyorum. büyük aileler için büyük evler lazım çünkü, paylaşacak anıları dolduracak kadar yer gerekiyor bana, tabi öyle büyük bir ev varsa..
tebdil-i mekanda ferahlık vardır derler. körfez manzaralı balkonuma hepinizi beklerim, kadehleri doldurup ferahlıkla çakırkeyif olmak için.. Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-85661280741432236062013-01-12T05:54:00.002-08:002013-01-12T05:54:42.259-08:00dötYağmurlu bir İzmir öğleni, işçilerle soğuk yemekhanede yenilen bol kalorili türlüden sonra yudumladım orta türk kahvemi. oturup yazmak istedim, son günlerde olup biteni. kafiyeli konuşmaya çalışmıyorum, öyle denk geldi. aha, bak yine kafiye oldu iyi mi! (grr)
Her klişede yer aldığı gibi, hayat cidden garip sürprizlerle dolu. geçen sene bu zamanlarda en yakın arkadaşlarıma anlattığım uçarı kaçamak hikayelerim vardı. tarkan'ın fındıkkıran'ı, kenan'ın şans meleği, petek'in kazanovasıydım adeta.
ve bir de, Demet gibi ben de aşka inanmıyordum.
şimdi n'oldu da coştun, diyecek olursanız efendim, tam olarak şöyle oldu:
Mayıs'ta bir adamla tanıştım. gamzeli gülümsemesiyle tanıdım. hıdrellez'e dileklerimi iletmeden bir gün önce. (bu bir işaretmiş aslında bak şimdi düşününce, neyse) şantiyede bile aklımı alır oldu. sevdim, sonra daha çok sevdim, sonra bir baktım baya sevmişim. ailemle tanıştırdım, ailesiyle tanıştım, arkadaşlarımı tanıştırdım (ve vice versa) ve bolca gezdim gördüm onunla.
baktık ki aileler tencere kapağından taşan sular gibi fokurdadı, e aileleri de tanıştıralıııım? dedik. onu da yaptık.
Sevgilim üç gün önce bana hayatımın dönüm noktası olacak bir teklif etti. evet demekle yengeç kalbimin beklediği o güzel aileye de evet dediğimi biliyorum.
twitter'da bir sene önce bugünlerde yazdıklarıma bakınca anlıyorum ki hayat beni yine bir güzel döt etmiş. iyi de etmiş. keşke her döt böyle olsa.
şimdi, Demet gibi benim de hayalim üç kelime, o da nasıl gidiyor biliyorsunuz zaten :)
moral of the story: hayatta güzel dötler de vardır.
Öperim. Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-13136074738450414412012-10-09T00:49:00.003-07:002012-10-09T00:49:46.189-07:00papatyabir yandan verip bir yandan alır mı acaba hayat? eğer öyleyse, bu aralar borçluyum kendisine. sevenimin sağlam, işimin tatminkar ve ailemin yanımda olduğunu düşünürsem, hayatımın şu sıralar güzel gittiğini söylemek de kolaylaşıveriyor hayatla beraber.
oysa mutsuzken mi daha güzel yazılır acaba yazılar? benim ilhamım geri geldi. yazasım, söyleyesim, şarkılar mırıldanasım var.
bundan böyle daha sık görüşelim coffee shot. araları soğutmadan, tatsızlıklar yaşamadan. Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-22026187024754771702012-06-15T12:53:00.000-07:002012-06-15T12:53:00.667-07:00mutsuzum, dedim.
neden, dedi.
biraz yoğunluktan, çokça yalnızlıktan, dedim.
bence hepsi yorgunluktan, yat uzan, dedi.
uyu, geçer, diye ekledi.
yattım, uyudum.
hepsi geçer diye umdum.Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-17011778304171522602012-04-07T15:34:00.003-07:002012-04-07T15:39:25.278-07:00canım benim, <br /><br />babamın hücreleri kanserli çıkarken, <br />babamı hastaneye teslim ederken, <br />babamı hastanede ziyaret ederken,<br />babamı hastaneden taburcu ederken, <br />ağlamayayım da çalışanları tedirgin etmeyeyim derken,<br />terle stresi karışık atayım diye pedal çevirirken, <br />annemle kavga ederken, <br />talimatları onaylayıp yüz binlerce liralık <br />çekleri onaylarken <br /><br />sen yemekteydin, erkek arkadaşını düşünürdün, ya da küskündün bana artık değil mi?<br /><br />itiraf edelim, hepiniz yalnızsınız, en az benim yalnız olduğum kadar. <br /><br />tek diyeceğim var; yalnız olduğunu bil ve önlem al. aileden başla mesela. onlar seni eş olmuşken seçenler. onları severek başlarsan yolun yarısını aşarsın gibi. hadi bakalım. <br /><br />takıldığın yerde beni ara, ben o sınavları geçtim gibi bu günlerde.Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-17158597032567845802012-03-25T12:59:00.003-07:002012-03-25T13:18:12.777-07:00dörtadört4 A4 boyutunda bir yazı yazdım. sonra da sildim. demek ki hala okumanıza değer şeyler yazmıyorum arkadaşlar. <br /><br />ben iyiyim, herkes iyi, hayat deseniz çok güzel. bir tek bana papatya alacak bir sevgili istiyorum, etrafınızda varsa söyleyin. şaka şaka ya, söylemeyin. <br /><br />"hayatım o kadar güzel ki, bundan daha da güzelini bana vaat edecek birini bulmadıkça sevgili istemem hayatımda." bu yıl farketmeden en çok tekrarladığım cümle. hadi bakalım. <br /><br />ama papatya güzeldir. sevgilinize alın. İzmir'den sevgiler..Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-89202826044548785252012-01-21T07:10:00.000-08:002012-01-21T07:26:51.895-08:00to dream or not to dream" Doğuştan getirdiğimiz tek bir kusur var: Hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimize inanıyoruz... Bu kusurumuzu gidermedikçe... dünya gözümüze çelişkilerle dolu bir yer gibi görünecektir. Çünkü her adımımızda, ister büyük ister küçük bir şey yapmış olalım, dünyanın ve insan hayatının, insanların mutlu bir yaşam sürdürmelerine olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız... İşte bu yüzden neredeyse bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi, yani düşkırıklığını görmek mümkündür." <br /><br /><span style="font-style:italic;">Schopenhauer </span><br />Felsefenin Tesellisi, Alain de Botton<br /><br />alıntıyı yaptım yapmasına ama ikna oldun mu derseniz, olmadım. beklentimi düşük tutup durağan bir hayat yaşamaktansa hep mutlu sonla biten çetrefilli hayaller kurup arada bir onların kırılmasını sineye çekmeyi tercih ederim. siz ne dersiniz, onu ben bilemem.Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-28446212468838090362012-01-15T11:01:00.000-08:002012-01-15T11:16:14.377-08:00sol kroşe/sağ sıvaz"Eğer bir acıdan kaçınamıyorsak o acıyı çekmeyi öğrenmeliyiz. Dünyaya da, kendi yaşamımıza da armoni açısından bakarsak, seslerin her zaman uyumlu olmadığını, bu armonik yapı içerisinde hoş tonların da sert tonların da, diyezlerin de bemollerin de duyulduğunu, bazı seslerin yumuşak ve rahatlatıcı, ötekilerinin ise rahatsız edici olduğunu görürüz. Eğer bir müzisyen yalnızca bunların bazılarından hoşlanırsa nasıl şarkı söyleyebilir? Müzisyen bu ses ve tonların hepsini birden kullanmayı, bunları bir araya getirmeyi bilmelidir. Biz de yaşamımızdaki iyi ve kötü şeylere böyle bakabilmeliyiz; çünkü iyi şeyler de kötü şeyler de aslında aynı özdendir, bizim yaşamımıza aittir." <br /><br />Montaigne, Denemeler*<br /><br />*Felsefenin Tesellisi kitabına bir kez başlayıp yarılayamadan sıkıntıdan bırakmıştım. Şimdi, son bölümünden başlayarak ikinci bir şans verdim ona. bölümün adı "zorluklar yaşamanın tesellisi". şimdilik, kutsal bir kitap gibi, sürekli içimi rahatlatıcı şeyler okuyorum hayata dair. bundan sonraki birkaç hafta içerisinde hayatımın, giderek dozunu artıracağını bildiğim çalımlarına ve kederine karşı şimdiden savunma mekanizmamı oturtmak istedim. bu yolda bu alıntı kaçınılmazdı.<br /><br />bir gün mutlak armoniyi yakalamak da kaçınılmaz olabilir mi acaba?Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-12902062453723202892012-01-11T09:13:00.000-08:002012-01-11T09:15:55.064-08:00doyçland, vayst dufuar görevlilerinin standlarında bira içtikleri,<br /><br />Almanca'mın berbat olduğunu bildiğim halde herkesin iltifat ettiği,<br /><br />fuarda bir kez daha akıllarının çalışmasına hayran kaldığım,<br /><br />yolda yürürken çipil erkeklerin dönüp baktıkları,<br /><br />biraz daha atılgan olanların "hübşşş" diye laf attıkları tek yer. <br /><br />ich liebe Doyçland. literally.Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-91447228436193741962012-01-10T13:54:00.000-08:002012-01-10T14:13:30.795-08:00mut(?) sono: napıyorsun?<br /><br />ben: iyiyim, eve gidiyorum ...... sen?<br /><br />-iyi.. oturuyorum evde. buluşalım mı?<br /><br />-ya ben çok suratsızım. baya suratsızım yani. evde kalayım ben bugün. sen de hiç görme mendebur yüzümü.. inan bana görmek istemezsin. <br /><br />-sus. on dakikaya yanındayım. hangi filmi alayım?<br /><br />böyle yapa yapa alıştırmışsın. farkına varmamışım. şimdi dünyanın başka bir kıtasındayken, ellerim ellerini arar olmuş. üstelik sevmeden. alışkanlıktan. <br /><br />seni çok özleyeceğimi biliyorum. özlemek fikri hoşuma da gidiyor aslında. "insan" hissettiriyor yeniden beni. gideceğin günü düşünerek kalbimin sıkışmasından bile tebessüm ediyorum. <br /><br />ama bugün haber geldiğini söyleyince.. gitme vaktin yaklaşınca.. her adımda düşünür oldum seni. en güzel Alman biralarını hüpletirken, evime dair bir sen kaldın aklımda. gerçek soğuk gibi kesti. kalbim sıkıştı. bilirsin, hiç aksatmaz böyle fırsatları.. <br /><br />düşündüm de durdum. sensiz İzmir. sensiz ben. sensiz ev. sensiz dostluklar.. ikna olmadım. <br /><br />o yüzden şimdi düşünmeden edemiyorum. dostluklar falan hepsi güzel, ama o değil de.. ne yapacağım ben sensiz?Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-70221869123346144852012-01-09T14:03:00.000-08:002012-01-09T14:18:03.701-08:00acemisin 2012.bu haftayı yok bişi yok bişi deyip ilk yılın acemiliğine veriyorum. olmadı çünkü. <br /><br />hafta dediğim, geçen Pazartesi'den başladığını varsayalım. <br /><br />yoğun iş, yoğun stres. babamla yoğun bir kavga. artık dayanamayıp istifa edişim. istifa eden ben değilmişim gibi çok ağlayışım. çünkü evimi bırakmak istemeyişim. kafamda yoğun yeni iş arayışım. bulamayışım. yani, kafamda bulamadım şahsen. <br /><br />kendimi içine ittiğim yoğun yalnızlığım. yanımda olmasını istediğim tek pipili canlının da o sırada uzaklarda olması. <br /><br />uzakların, bu yüzdendir ki, yine bana cazip gelmesi. gitmek isteyişim. babamın bırakmayışı. babamı ilk defa ağlarken görmem.. içimin çukulata fondü kıvamına gelmesi akabinde istifamın reddi ve babamla birbirimize eskisinden de sıkı sarılmamız, haftanın highlight'ları oldu. <br /><br />iş hayatında amortisman süresi kısalıyor. ben bu hafta baya yıprandım mesela. sonra uzaklara sardım yine; gitmek istedim. uzaklara. <br /><br />Almanlar bu sendroma bir ad bile takmış: heimweh. bana çok sık olur. her gencin başına gelir de, biz Türk gençleri heimweh ile yaşamayı öğrenmek zorunda kalırız çoğunlukla. gidemediğimiz için uzaklara öyle pat diye. Elif Şafak'la beraber en fazla arafta oturur birer kahve hüpletir, sonra paşa paşa döneriz köyümüze. <br /><br />o sendromun da bir adı var: kürkçü dükkanı. <br /><br />çok şükür önce kürkçü dükkanına döndüm, şimdi de kısa bir süreliğine Düsseldorf'a gidiyorum. tek başıma, fuara, sevdiğim işi biraz daha geliştirmek için, yeni malzemeler tanımaya. <br /><br />önce ailemi, sonra canım evimi, işimi, ve bana çeyrek asırlık hayatımdan (vay anasını baya olmuş yau) miras kalan bir avuç dostumu çok seviyorum desem... yavan mı gelir size? yoksa anlar mısınız ne hissettiğimi, onları kaybetmekle yüzyüze gelince?<br /><br />Evet, bu hafta bir heimweh'in daha sonuna geldik. Auf wiedersehen dostlar. Bu da bugünün şarkısı osssun: <br /><br />http://soundcloud.com/andres-arzu/feeling-good-slow-nujazz-remixPınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-4331028752279216922011-12-30T07:44:00.000-08:002011-12-30T08:03:42.030-08:00kötü bir şiir2011. <br /><br />yeni bir ev demekti. <br />yeni bir sevgili getirdi. <br />babaya isyan ettirdi.<br />anneyle ilişkileri gerdi. <br />sonra hepiciğini düzeltti. <br />ev sattırdı. çok çalıştırdı.<br />mesafeleri kısalttı. <br />güzel anıları çokçaydı. <br />duvarımı maviye boyattım. <br />tablo aldım duvarıma astım. <br />yerleri parke kaplattım. <br />iki kişilik yataklarda yattım. <br />ikea evimin her şeyiydi<br />hesapta param suyunu çekti<br />zam aldım durum düzeldi. <br />berlin hasreti çektim. <br />istanbul'a gittim geldim. <br />dostlarla içtim eğlendim. <br />bir dosta darıldım içerlendim.<br />iki debelendim baktım olmadı<br />güvenini kaybetmiş, hırslanmıştı<br />bıraktım ipleri<br />son bıraktığım ip de o olmadı<br />bir de sevgili vardı.<br />o da benimle mutlu değildi<br />ne desem yetersizdi<br />telefonumu sevmezdim,<br />ona göre, onu sevmediğim gibi. <br />o da gitti bitti. <br />hatırladıklarımın çoğu iyi<br />beni hiç üzmediğin için<br />seni üzmek kolay değildi<br />ama bilirsin işte, gerekliydi. <br />sonrasında güzel şeyler oldu elbet<br />olmaya da devam edecek bir müddet<br />sonra o da gidiyor, bitiyor<br />uzun mesafelerden geldi illet. <br />bu halk ozanı da biner gider uçağa<br />istanbula dostlara anavatana<br />elveda tüm dostlara, arkada kalan<br />tüm sevdiğim insanlara, beni bırakan. <br />hayat seçimlerden ibaret,ya senin ya benim<br />2011, <br />sonuçta hiçbir şey yapamadın<br />bende iz bırakan.Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-58690916971293162222011-12-19T05:22:00.001-08:002011-12-19T05:39:27.550-08:00eskipatlamış mısırların arasında patlayamamış mısır çekirdeklerinin zarlarının dişte kalması gibi, aklımda bazı şeyler kalıp rahatsız ediyor beni. keyifli bir dostluk, ilişki, iş ve hatta gün bazen ardında huzursuzluk bırakıyor. mutlu olup gülerken, aklımın bir yeri o huzursuzlukta kalmış oluyor olmalı ki, durup, ya ben olmam gerektiği kadar mutlu değilim, ne olmuştu acaba?, diye düşünüp dilimi o şeffaf zara götürüyorum. ve hatırlıyorum. <br /><br />yorgun geçen bir başka iş gününü. ticari çıkarları. benden talep edenleri. "hayır" dediklerimi, ama daha da fazla, "evet" dediklerimi. <br /><br />"o"nu, "bu"nu. önceki akşamı. önceki seneyi. önceki "o"nu. "bu"nu. eski dostları. dost ol(a)mayanları. eski sevgilileri. hala sevgili olanları. az zamanda çok işler başarıp, artık eski olup sevgiyle kalamayanları. hiç sevgili ol(a)mayanları. <br /><br />cümle, kelime ve parantez aralarındaki ünlü harflerle yapılan yazı oyunlarını sevmem. bir süredir yazmaktan bile soğudum. ama insan, huzursuz olduğunda ne sevip sevmediğini umursamıyor. <br /><br />nasıl ki sen incindiğinde kimi incittiğini umursamıyorsan; nasıl ki o yalnız kaldığında bir zamanlar kime kinlendiğini umursamıyorsa. seninle benim hiç farkımız yok aslında. o yüzden, senin eski olman, bir bakıma iyi olmuş aslında.Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-17776080455691368042011-10-20T10:26:00.000-07:002011-10-20T10:29:30.527-07:00afiyet olsuneski erkek arkadaşımın bir zamanlar yaptığı "adi, iğrenç, pislik" şeylerin üzerinden 4 sene geçti. <div><br /></div><div>ve onu anlıyorum. affedeli çok oldu. affettikçe daha çok seviyorum. </div><div><br /></div><div>bu sefer dostça, yoldaşça. </div><div><br /><div>her şey, çatlak karakterlerimizin kaçırdığı havayla ilgiliymiş aslında. </div></div><div><br /></div><div>bazen bir boku anlamak için ancak onu yemek gerekiyor. </div><div><br /></div><div>afiyet olsun. </div>Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-82737569438938379572011-10-11T10:24:00.000-07:002011-10-11T10:32:48.546-07:00murder in the villabazı günler olur, kendini bunalıma batırıp çıkarmak istersin. zorla şarap içersin, fondip yaparsın. önce oksijensiz kalırsın, sonra susuz. boğulana kadar içtin mi hiç bilmem ama ben sana söyleyeyim, içersen ertesi gün ayıkken daha da oksijensiz kalabilirsin. yapma. <div><br /></div><div>öyle bir gün yaşıyorum işte ben de. bunalımım, yaptıklarımdan. yapmadıklarımdan. dürüst davrandığım anlara karşılık davranmadıklarımın yarışını promillerle, mutsuz geçen her günümü bir bardak ile taçlandırdık bu akşam şarabımla. </div><div><br /></div><div>şarap, insanı vezir de eder rezil de. true story. </div><div><br /></div><div>ne olursa olsun, hep içinin rahat olması bence en büyük lüks hayatta. müstakil evde yaşamak gibi bir şey. geniş bir ev yerine geniş bir kalp. geniş bir kalbin salonunu kimse dolduramaz.</div><div><br /></div><div>ne zaman büyüdüm, sevdim, üzüldüm, katılaştım, hissizleştim, ne zaman bu kadar yalnızlaştım. yalnızlaştık. bize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkasına yapar olduk? yapar oldum. </div><div><br /></div><div>oldum.öldüm. </div>Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-29375393244209850032011-09-08T07:30:00.000-07:002011-09-08T07:32:58.111-07:00kazaskeryıllar öncesinden kalma bir şey gibi kaldı blog. rutubet alan kahve gibi. metalleri paslanan bikini gibi yaz sonrasında. geçen seneden kalan Malibu güneş yağı gibi. hüzünlü değil, hatta hala mis. <div><br /></div><div>rutubetli kahveleri bile içtiğim, geçen seneden kalma güneş yağlarıyla ekonomi yaptığım ve paslı bikinileri umursamazca giydiğimden sana döndüm ey blog! </div><div><br /></div><div>belki daha az sıklıkla. ama hiçbir zaman şu bıraktığım aralıkla değil. az konuştuğum çok yazdığım zamanların kazaskerisin sen. saltanatım sürdükçe sen de benim hislerimi yazasın diye! </div>Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-84972258872686319082011-05-28T11:03:00.000-07:002011-05-28T11:07:10.601-07:00kral cıbılbabam: "Pınar, sana çıkarken söylemeyi unuttum. bu hafta çok yoruldun kızım, yarın işe gelme. yat biraz dinlen, kendine vakit ayır." <div><br /></div><div>Pınar: "yok baba ya, benim içime sinmez, gelirim işe."</div><div><br /></div><div>babam: kızım gelme, bir gününü kendine ayırmazsan işte verimli olamazsın. yat, dinlen, arkadaşlarınla buluş. </div><div><br /></div><div>Pınar: baba ne arkadaşı ya? benim arkadaşım falan yok burada, gelirim yarın işe. tamam biraz geç gelirim. dinlenirim.sen merak etme. </div><div><br /></div><div>babam: kızım o zaman arkadaş edin, bana benzeme. </div><div><br /></div><div>evet bu benim. evet öbür taraf da patronum/babam. evet arkadaşım yok. evet babam bana arkadaş edin diyor. </div><div><br /></div><div>hayatta her şey oluyor arkadaşlar. arkadaşlar mı dedim? arkadaşlar.. demek ki bir yerlerde arkadaşlarım var, ama akıllı olmadığım için göremiyorum. </div>Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-17297636614562242282011-05-08T11:20:00.000-07:002011-05-08T11:35:53.938-07:00rokadün, çok sevdiğim bir arkadaşım, sadece 12 saat beni görebilmek için kalktı İstanbul'dan geldi. babasının peşinden tıngır mıngır yollara düştü. imkansızın hiç de zor bir şey olmadığını gördükçe neşem yerine geliyor. İzmir'miş, uzakmış, gelinmezmiş.. bunlar tırt. isteyen geliyor. bunu görüyorum, kimin gelmek istediğini anlıyorum. bu zamana kadar doğru yolda ilerlediğimi gördükçe egom olmasa da mutluluğum kabarıyor dostlar. beş parayı bırakın beş eurodan bile fazla eden dostlarım var hayatta. <div><br /></div><div>bir de hayat kaygılarım var ki, hangimizde yok diyen dostlarımı duyar gibiyim. bir sene sonra bana ne olacak, tabldot yemeği sonrasında baklava yemekten 70 kilo olmuş bir şantiyeci mi olacağım yoksa aynı şeyi 38048 kere tekrarlamaktan bir kere de uykusunda tekrarlamakta bir mahsur görmeyen bir ev pazarlamacısı mı? ki bu seçenekte de 70 kilo olma hakkını saklı tutuyorum. </div><div><br /></div><div>caaaanım dostumun dediğine göre 1 seneye her şey yerine oturacakmış. ilginç bir şekilde, kendi hayatımızı yorumlayamasak da birbirimizin hayatıyla ilgili o kadar isabetli öngörülerimiz oluyor ki, inanmaktan başka çarem kalmıyor. ki bu çok da işime geliyor. 1 sene sonra oturan hayat.. vay be arkadaş.. kim bulmuş da ben bunayayım?</div><div><br /></div><div>bir de sevgili kaygıları var tabi.. sonunu görmemek, hiçbir şey beklememek kaygılarıma bir pasta cila çekiyor elbet. ikinci el bir kalbi, birinciymiş gibi onardı beklentisizlik. geçmişin çızıklarını, cırtlarını kapattım kaportamın kendi renginde bir boyayla. ama işte insan ona rağmen yalnızlığını özlüyor bazen. bünyeyi çok alıştırdık sanırım arkadaş ya.. </div><div><br /></div><div>yine de, sevgili iyidir. sevgilim iyidir. sevgilimse iyidir değil sadece. iyidir yani, tanırım bilirim. iyi çocuk. </div><div><br /></div><div>terasım çok güzel. parmaklıklara kadar ayaklarımı kaldırdım, bir yanım havuz, bir yanım deniz. kuş cenneti önümde, karşımda da Narlıdere'nin parıldayan ışıkları var. ayaklarım ağrıyor. yine uzun geçen bir iş gününün sonundayım. Pazar iş mi olur demeyin, olur elbet. henüz 70 kilo olmasam da ev pazarlamacısıyım ben. sanırım yengeç burcu olmam sebebiyle de pek sevdim bu işi. başka işi becerebilir miyim bilmem ama bu işi de iyi becerdim sanki. İzmir'de hava pek güzel. insanlar hep sokakta. millet keyif pezevengi olmuş afedersiniz ama.. yakışıyor da İzmirlime, ne diyeyim.. </div><div><br /></div><div>şarkıdan şarkıya psikoloji değişiyor. önce The Scientist vardı, sonra The Devil Wouldnt Recognize You, şimdi de Franz'dan Lucid Dreams var. asi olasım geldi birden. en saçmaladığım blog yazısı belki de ama buraya kadar geldiyseniz bana karşı limitsiz bir toleransınız var demektir dostlar. o yüzden biraz daha dayanın. ya da dayanmayın. ben de susayım. yanımda biram var, onu içeyim. sevgilime kızayım biraz kendi kendime. sarhoş oldukça iyice artsın öfkem. yanımda olmadığından başlayayım, bana istediğim ilgiyi göstermediğinden çıkayım, sonuca bağlayamadan da uyuyakalayım. evet, tam olarak bunu yapacağım.. </div><div><br /></div><div>terasımdan, kahveli bira-favori biram-dan ve benden sevgiler. istanbul'dan kalma iki dost gibi, bu akşam onunla beraberiz. sevgiler.. </div>Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-26149488323820141452011-04-24T14:01:00.000-07:002011-04-24T14:12:41.039-07:00dilek şart kipisen benim melankolik halimi sevdin. sen beni melankolikken tanıdın. takmaz, umursamaz ve umarsızken. s*klemezken ilişkileri s*kleyeceğimi sandın seni. oysa ben ne acılar atlatmıştım, sen ise ne kadar saftın di' mi? ben kaşarlanmıştım bu hayatta. ilk ilişkimi yıllar önce yaşamıştım, ilk onunla yaşadığımı bilerek ve son onunla yaşayacağımı umarak. bu da benim deneyimsizliğimin başı ve sonuydu işte. sonrasında bir tane daha gelmişti, bu sefer kesin o sondu. sonra bir tane daha, bir tane de ecnebi, bir tane daha sonra b r t a n e d a h a . . . <div><br /></div><div>bu işlerin çözümü yok bebek. evet artık ben buyum. melankolik, hadi o da olmadı diyelim, işkoliğim. çünkü bünye, sürekli tutunacak bir dal arıyor. bu dal bir transformer gibi. zaman zaman bir sevgilinin omzu ve sinesi oluyor. zaman zaman ise küçük başarılar..</div><div><br /></div><div>çok beden, çok insan ve çok aşk tanıdım. iddialı konuşmak bana göre değildir, bilirsin. hep bir "sanırım" ya da "bence" toleransı bırakırım ama bu sefer anladım. artık bana saf aşk haram. o yüzdendir ki bebek, eğer saf ve temiz bir -miş'li geçmiş zaman üzerine seninle kurulacak bir -di'li geçmiş zaman kurmak istiyorsan, bunun sadece bir -se ya da -sa kipi verebilirim. cümle içinde bile kullanabilirim. </div><div><br /></div><div>keşke istediğini karşılayabilseydim. gel gör ki insan geleceği kadar geçmişini de kontrol edemiyor. o yüzden gel takılalım. sonu nasılsa yok. </div>Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-10609019695253956492011-02-27T00:21:00.000-08:002011-02-27T00:39:44.001-08:00damacana<p class="MsoNormal">Gerek var mıydı şimdi aşka? <o:p></o:p></p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Böyle soru mu olurdu. Elbette ihtiyaç vardı aşka. Olmayanı takdirle karışık garipsememek lazımdı, çünkü büyük ihtimalle yalan söylüyordu. Be salak, insandık biz. Hepimiz biraz sevilmek, çokça sikilmeyi severdik uzun yıllardan beri. Sen miydin ki bizim genimizi düzeltecek olan? Bir gönülle doğmuştuk bir de deyimle, ota da boka da konan. Sen gönlünü seçme hakkına sahip mi olduğunu sandıydın? Bir kere senin o şapşal gönlünü annenle baban yapmıştı orasıyla burasıyla, seçemediğin anne babanın yaptığı bir şey üzerinde nasıl seçme hakkı iddia edebilirdin, öyle değil mi? <o:p></o:p></p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Ama sinirlendirmek konuyu saptırır. O yüzden biz konumuza bakalım.. ama evet ihtiyaç vardır aşka ya. Aşkı damacana suya benzetiyorum birkaç gündür. Belki de mutfağımın ortasında durduğu için gelip geçerken algıma en çok yerleşen nesne olduğu içindir, orasını ben değil Sigmund bilir. Severim kendisini, bir avuç okuyanım bilir. Bir kitabını bile okumadım henüz ama evet severim. Gelgelelim damacana konusuna… Damacana sudaki gibi aşk, en azından benim kendisine bağlı ruh hallerim.. Dışarıdan görünen o toz mavi görüntüsü, bebek erkek mavisi... Pompaladığın bir müddeti de aşka yaptığın yatırım diye addedelim hadi. Sonra içinden ne çıkar? Renksiz bir sıvı. Neye yorarsanız o… renksiz, şeffaf başlıyor her şey. En azından başlaması gereken hal o. Eğer başlamıyorsa, su tedarikçinizle iletişime geçin. Benim bahsettiğim haller, şeffaf başladığı haller, benim hep şeffaf başlayan hallerim.. Şeffaf gelir su elimize. Sonra, onu kaynatabiliriz mesela, fokur fokur olur. Makarna pişer içinde, mantı pişer bugün yaptığım gibi, ya da kaynar durur. Karın doyurur, mutlu da eder ama kısa sürelidir sanki. O kaynattığınız su bir soğudu mu kimseye faydası kalmaz artık. Aynı suyu sıfırdan soğutadabiliriz mesela. Buz gibi dolapta.. gel gör ki ben soğuk suyu da sevmem. Ben, en çok sürahideki suyun halini severim. Oda sıcaklığında tutarım hep. <o:p></o:p></p> <p class="MsoNormal">Ama oda sıcaklığında sürahide duran su, durduğu yerde durmaz ki hiç. Ya kaynatılır, ya soğutulur. <o:p></o:p></p> <p class="MsoNormal">Sonra bir gün bir bakarsın, pompa boşa üfürür. Su bitmiştir. Ancak bir iki damla aksırır, o da size bir nebze „oh neyse ki iki gıdım daha var“ dedirtmek adına. Aşk, damacanadaki su gibi arkadaşlar, inanın bana. Ve bitiyor. Başlıyor, ve bitiyor. Keşke bitmese. Sonsuza kadar bizi besleyecek pınarlar bulsak (kendi adıma da amma atıfta bulundum ha, çaktırma.) ve bir ömür boyu aynı damacana giderse susuzluğumuzu, tam istediğim gibi. Bir damacanayı alırken, ikincisini de alayım yedekleyeyim de biri bittiğinde diğerini yerine koyarım, diye düşünmeden hareket edebilsek. Sevebilsek ikinci kere. Ama olmuyor ki işte… <o:p></o:p></p> <p class="MsoNormal">Sevdirmek, bir meziyet. Sevmek ise sanki bu yaşlarda ondan bile zor dostlar. Sütten ağzımız yanmış, suyu üfleyerek içiyoruz. Nereye kadar? Pompa, bastığımız havayla hırlayıp iki gıdım su tıksırarak bize uyarı verene kadar. Sonra geç hemen yedek şişeye.</p> <p class="MsoNormal">Ben, damacanayı yedeklemek istemiyorum arkadaşlar. Bence çoğumuz istemiyoruz. Bu yüzden de tek damacana kullanıyorum. Bugünlerde yeni bir suya başladım, bilen biliyor. Uzak dağlardan geliyormuş suyu, İstanbul'dan.</p><p class="MsoNormal"><br /></p><p class="MsoNormal">Bekleyip göreceğiz neler olacak. Şifa mı getirecek, bela mı. İyi düşünelim, iyi olsun. Geleneksel iyi dileğimi dileyip susuyorum. </p><p class="MsoNormal">Yedeksiz damacanalara...</p><p class="MsoNormal"><br /></p><p class="MsoNormal"><br /></p>Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7480929904014703030.post-83586449846731955712011-01-14T14:32:00.000-08:002011-01-14T14:50:28.972-08:00narsisteinbu aralar iç dünyama taktım. asosyalliğin başlangıç semptomları mı deriz artık yoksa olgunluk yolunda bir iç yolculuk deyip sevimlileştirir miyiz bu asosyalliğin başlangıcını (ki farketmişsinizdir, bana göre her türlü asosyallik demek bu düpedüz) bilemem. <div><br /></div><div>arabada yolculuk ederken -ki bu ofiste geçirdiğim vakit dışındaki tüm vaktim demek neredeyse- konuştuğum tek insan kendimim. bir umut sarıkaya gibi gözlemliyorum bünyemi. derinlemesine eşeleyip mizah yapacak bir şeyler arıyorum daha çok. tipik olan, klişe olan ve bu yüzden komik olan. zaten gözlemleyecek başka bir insan yok, yani yaptığım sanatsal bir şey de değil aslında. sadece ben varım oyalanacak, e ben de kendi kendime oyalanıyorum. </div><div><br /></div><div>çok karmaşık duygular yaşadığımı gördükçe arada bir hayranlık duyuyorum kendime. evet bu da asosyallik sonrası narsizm olabilir. her şey olabilir. ben 23 sene ağzına çay koymayıp 24. senesinde kupa kupa çay içen bir insanım. dinamik bir yapım var yani. narsist olduğum tek konu da bu olayın ta kendisidir. herkesle çelişemeyen ben, kendimle pek tabi çelişiyorum. ve bu durum da acaip hoşuma gidiyor. </div><div><br /></div><div>kaotik bir düzen benimki. bütününde kararlı davranışlar, ama sistem içerisinde bir düzensizlik. kaos dediğin şey de zaten kendi içerisinde öngörülemeyen birtakım düzenli değişkenlere bağlı düzenli sistem demekmiş zaten. (kaynak: ntvblm'in bu sayısı) </div><div><br /></div><div>birini çok sevmek, sonra bir anda vazgeçmekten tutun da, bir sokağa hiç sapmak istemeyip kendimi bir anda o sokakta bulmaya kadar giden bir iç tutarsızlık yaşanıyor. söz konusu insan dinamikleri olunca isviçreli bilim adamlarının bile destur ettiğini düşünürsek, belki de bir yerde bırakmak lazım irdelemeleri. hem, kendini çözeceksin de n'olacak dediğinizi duyar gibiyim. </div><div><br /></div><div>ne biliyim. </div><div><br /></div><div>işte bu yazı kadar tutarsız hissettiklerim. hiçbir insana bağlı olmamak, hiçbir düşünceye bağlı kalmamak demek benim açımdan. şimdilerde bu özgürlüğün sersemliğini yaşıyorum. bir oraya, bir buraya. bir sever gibi yapıp yengeç gibi çekilmek gibi. ya da gitmek istediğim diyarları, özellikle benden başka kimsenin gitmek istemeyeceği yerler olarak seçmek gibi. <b>yalnızlığı sevince, kendisini ona daha da bağlayası geliyor insanın. </b>bir de sevdikçe sevesi geliyor insanın diye bir laf, ki o benim değil. yıldız tilbe'nin. </div><div><br /></div><div>karmaşık denklemleri isviçreli bilim adamlarına bırakacak olursak.. geriye ne kalır bulamadım. ben kendi çapımda bilime yardımcı olmaya adayım. pınar güngör bünyesinde yatan ne varsa uğur dündar'ın çocukluğumda bilinçaltıma attığı tüm araştırmacı yeteneklerini yengeç gücümle harmanlayıp su yüzüne çıkaracağım. yalnız uğur'cum, ben bu tükkana mühür vuramam; zira kendisi bana lazım. onda başta anlaşalım. ama yamuk gördüğüm yerde de uyarıyorum bünyeyi, için rahat olsun. </div><div><br /></div><div>o değil de, bildiğin asosyallik belirtisi bu. acil toparlanmak mı lazım?</div><div><br /></div><div>çay getirin bana. içeceğim bu akşam. </div>Pınar G.http://www.blogger.com/profile/01514208242622119796noreply@blogger.com0