14 Ocak 2011 Cuma

narsistein

bu aralar iç dünyama taktım. asosyalliğin başlangıç semptomları mı deriz artık yoksa olgunluk yolunda bir iç yolculuk deyip sevimlileştirir miyiz bu asosyalliğin başlangıcını (ki farketmişsinizdir, bana göre her türlü asosyallik demek bu düpedüz) bilemem.

arabada yolculuk ederken -ki bu ofiste geçirdiğim vakit dışındaki tüm vaktim demek neredeyse- konuştuğum tek insan kendimim. bir umut sarıkaya gibi gözlemliyorum bünyemi. derinlemesine eşeleyip mizah yapacak bir şeyler arıyorum daha çok. tipik olan, klişe olan ve bu yüzden komik olan. zaten gözlemleyecek başka bir insan yok, yani yaptığım sanatsal bir şey de değil aslında. sadece ben varım oyalanacak, e ben de kendi kendime oyalanıyorum.

çok karmaşık duygular yaşadığımı gördükçe arada bir hayranlık duyuyorum kendime. evet bu da asosyallik sonrası narsizm olabilir. her şey olabilir. ben 23 sene ağzına çay koymayıp 24. senesinde kupa kupa çay içen bir insanım. dinamik bir yapım var yani. narsist olduğum tek konu da bu olayın ta kendisidir. herkesle çelişemeyen ben, kendimle pek tabi çelişiyorum. ve bu durum da acaip hoşuma gidiyor.

kaotik bir düzen benimki. bütününde kararlı davranışlar, ama sistem içerisinde bir düzensizlik. kaos dediğin şey de zaten kendi içerisinde öngörülemeyen birtakım düzenli değişkenlere bağlı düzenli sistem demekmiş zaten. (kaynak: ntvblm'in bu sayısı)

birini çok sevmek, sonra bir anda vazgeçmekten tutun da, bir sokağa hiç sapmak istemeyip kendimi bir anda o sokakta bulmaya kadar giden bir iç tutarsızlık yaşanıyor. söz konusu insan dinamikleri olunca isviçreli bilim adamlarının bile destur ettiğini düşünürsek, belki de bir yerde bırakmak lazım irdelemeleri. hem, kendini çözeceksin de n'olacak dediğinizi duyar gibiyim.

ne biliyim.

işte bu yazı kadar tutarsız hissettiklerim. hiçbir insana bağlı olmamak, hiçbir düşünceye bağlı kalmamak demek benim açımdan. şimdilerde bu özgürlüğün sersemliğini yaşıyorum. bir oraya, bir buraya. bir sever gibi yapıp yengeç gibi çekilmek gibi. ya da gitmek istediğim diyarları, özellikle benden başka kimsenin gitmek istemeyeceği yerler olarak seçmek gibi. yalnızlığı sevince, kendisini ona daha da bağlayası geliyor insanın. bir de sevdikçe sevesi geliyor insanın diye bir laf, ki o benim değil. yıldız tilbe'nin.

karmaşık denklemleri isviçreli bilim adamlarına bırakacak olursak.. geriye ne kalır bulamadım. ben kendi çapımda bilime yardımcı olmaya adayım. pınar güngör bünyesinde yatan ne varsa uğur dündar'ın çocukluğumda bilinçaltıma attığı tüm araştırmacı yeteneklerini yengeç gücümle harmanlayıp su yüzüne çıkaracağım. yalnız uğur'cum, ben bu tükkana mühür vuramam; zira kendisi bana lazım. onda başta anlaşalım. ama yamuk gördüğüm yerde de uyarıyorum bünyeyi, için rahat olsun.

o değil de, bildiğin asosyallik belirtisi bu. acil toparlanmak mı lazım?

çay getirin bana. içeceğim bu akşam.

4 Ocak 2011 Salı

xs

geçen sene, 2010'un ilk günlerinde, hayatımın çok güzel gittiği konusunda artistlenmiştim. "hayat böyle gitsin, benim sırtım yere gelmez" diyerek, yıl boyu gidecek "ben zaten hayattan alacağımı aldım abi" cahilce duruşumun sinyallerini daha ilk günlerden sızdırmaya başlamıştım.

nitekim, o hayat denen mahlukat bu cahilce isteğimi fazla avam bulmuş olacak ki, kendini bir yılda angelina jolie'den banu alkan'a çevirmeye başardı. bu ne demek; gösteriş demek, 90*60*90 (!) demek, şahin görünümlü doğan demek.. evet, böyle bir seneydi işte. ha bir de panter demek tabi ki.

kısacası, 2010'da ne olmuştu? kitabının indeksinden pini ile ilintili sayfalarını bulacak olursak:

*yıkıcı bir ayrılık
*drama queen'likten payıma düşen yalın drama
*latin bir efsane sevgili
*candan öte bir kardeş daha
*bütün dostlar
*aile
*onları daha da bir çok sevmek
*zerrrhoş olmak, asi olmak
*berlin, berlin, berlin
*ispanyol bir sevgili
*ispanya, ispanya, ispanya
*aileyi ve dostları özlemek
*berlin, izmir, berlin.. ve İZMİR.
*en sonunda.. yeni bir ev, yeni bir hayat.

son satırda,
*izmir, istanbul, izmir, istanbul.

bak hayatçım, seninle açık konuşacağım. bu sefer öyle ukalalıklarım yok, hatta hayatımda ammman değişmesin diyeceğim çok bir şey de yok. aile, dostlar ve istanbul, bu üçünü bana bırak, geri kalan küçülenlerimden beğendiklerini kendine alabilirsin.

çünkü bu sene bana biraz dar geldi. belki sen biraz çektin, belki ben biraz şişmanladım şu günlerde. her neyse ne, giydiğimde üstümde beğenmiştim de, şimdi yeni şeyler peşindeyim.

o yüzdendir ki.. birkaç ana husus bana kalsın, gerisini de al götür.

illa ki bir ihtiyacı olan bulunur.