11 Nisan 2010 Pazar

preciosa

çok şey yazmak istiyorum. güzel şeyler oluyor, doğumgünleri oluyor, arkadaşlar ediniliyor. ama hiç halim yok.. tatlı bir yorgunluk var üzerimde. sabah erkenden dansedilen afrolatin danstan, sonra da tatlı bir insanla yapılan uzun park yürüyüşünden gelen bir yorgunluk. afrolatin danstan sonra uzun uzun bahsedeceğim; hayatımı renklendiren güzel detaylardan biri o artık. tatlı insana gelirsek.. ona da yakında daha detaylı eğileceğim galiba; hayatımın bir parçası olmak için yavaş ve sağlam adımlarla ilerleyen güzel bir insan...

bugünden çok korkuyordum. 11'ler bana son bir buçuk yıldır (eski) sevgilimi çağrıştırırdı; ay dönümümüz olması itibariyle. korktuğum olmadı.

çok güzel bir gündü.. buluştuk, bolca yürüdük, hayatımla diğer insanlardan daha farklı ilgilenen birinin yeniden hayatımda olmasının tadını çıkardım; bıdı bıdı konuştum, o dinledi. o konuştu, ben dinledim. ellerimiz üşüdü çok. ona rağmen gittik leziz bir Peru dondurması yedik sonra da Berlin'in en güzel parkını keşfettik. yattık çimlere kahkaha attık. psikolojisini güneşe endeksleyebilen iki insan olarak zor o kadar kapalı bir havada kahkaha atabilmek. yürüdük yürüdük sonra yine, ben geç kaldım arkadaşlarımın yanına, leyla gibi farklı cafe'ye gittim, kimseleri bulamadım. sonra döndüm şehrin diğer ucuna gittim. adım çıktı leyla'ya, haydi hayırlısı.

belki çok şey, belki de hiçbir şey. yaşananlar ya çok gerçek ya da çok yalan. tam ortasındayım her duygunun. hislerimin sivrilikleri kalmadı, ne gelirse yaşarım gibi bir şey. tek yapabileceğim, hayatın karşıma güzel şeyler çıkarmasını dilemek...

bu ayın 11'i son birkaç ayın 11'i gibi geçmedi. az biraz da onun sayesinde.

ve ben nolursa olsun, her şeyin gerçek olmasını istiyorum. sonunu düşünmeden, kalbime layık sevmek istiyorum.

mümkün mü?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder