16 Mart 2010 Salı

ready for take-off

bu blogu son yazdığımdan beri benim için mevsimler geldi geçti.

yazlar kısa ve sıcak geçti.

kışlar ise sağanak yağışlı ve soğuk.

çok soğuk günler geçirsem bile yağış hiç olmazdı benim iklimimde.

ama son günlerde seller bastı yüzümü, altyapı uygun değilmiş meğersem.

ayrılığa hazır değilmişim. kim olur ki?

o olmuş. kırılmış, susmuş, kinlenmiş, taşlaşmış, alışmış sonunda da ayrılmış.

o kış çocuğuymuş başından beri, ben de yaz. doğru. uygun değilmişiz. doğru, değildik. ama demiştim ya daha önce de, onun sayesinde sevmiştim ben kışı. bir yaz akşamı kırmışım onu, o da bir kış sabahı bıraktı elimi.

Gururu kustum içimden, bir daha da uzun süre uğrama dedim.

Kalktım, havalandım Berlin'den indim İstanbul'a. İndim ki ne iniş. Yerin dibine kadar.

Kimsenin beni böyle görmemesine aldırmam da, ben bile kendimi böyle görmemiştim.

En azından "denedim, olmadı" diyebileceğim anılar ekledim hayatıma.

Kaan Sezyum'un eşinin anısına yazdığı yazısını okudum az önce, hayatın anlamı anılarımızmış demiş. Al benden de o kadar diyesim geldi. Anılar.

İşin ilginç tarafı, bu anıların sevgilimle bize düşen payında, kış çocuğunun kendine kötü ve çürük anıları alıp, yaz çocuğuna da yalnızca kıpkırmızı, kıtır, güzel anıları bırakması..

Şimdi ben, elimde payıma düşen bunca irili ufaklı, cam boncuk gibi aklımda hala pırıl pırıl parlayan anılarla ne oyunlar kurmalıyım bilmiyorum. Sanırım, bir süre bu boncukları dizinden çıkarıp aklımın farklı köşelerine dağıtmak en doğrusu..

Şimdi evimdeyim. Beni çok seven insanların yanındayım. Bu şehirde güneş var. İstanbul, çok soğuk ve yağışlıydı geçen hafta. En azından benim için. Şimdi, burada güneşi gördükçe düşünüyorum.

Acaba, yaz zamanı geldi mi?

1 yorum:

  1. önce bahar, dinlenme ve kendini dinleme ayları.
    ve sonra yaz... gelecek canım, emin ol gelecek. yüzün yine sımsıcak olacak güneşten, için de ısınacak. sabrın sonu selamet.

    YanıtlaSil