4 Ocak 2010 Pazartesi

buketi ben yakalamadım.


Uzun zamandır izlemek istediğim bir film vardı. Öyle bir dedim ki, kendi kulağıma bile çok önemli bir filmmiş gibi geldi. Oysa değil. "Erkekler Ne Söyler, Kadınlar Ne Anlar" filmin adı, çok da bilindik bir film. Geçen senenin filmi hatta, ama izlemek bir türlü nasip olmamıştı.


Bir sürü gereksiz şeyler yazıp siliyorum. Kendime mi anlatıyorum başkalarına mı bilmiyorum, en iyisi direk anlatmak istediğim şeye geçeyim.


Filmden, bana kalan, tek şey evliliği tekrar tekrar sorgulamak oldu. Tamam, belki de bir insanı herhangi bir tür sorgulamaya sokacak kadar bile yeterli değildi film, ama beni etkiledi işte. Belki de bunun sebebi son günlerde üstüste yağan evlilik haberleri olmuştur. Arada bir, "durun yahu, nereye, daha 23'üz heeey!" diyesim geliyor. Arada bir de kendimi o çiftler için çok sevinirken hatta ve hatta, kızlara gıpta ederken buluyorum. Sonra kendime şaşıyorum kalıyorum.


Üniversite 2.sınıfa kadar evliliğin hiç bir zaman annemle babamınkinden ileri gidemeyeceğini düşünür, bu durumda da o tip bir evlilik için önümde daha çook uzun zaman olduğunu düşünürdüm. Sonra biri geldi beni tersyüz etti. İlk ilişki, ilk aşk, ilk gurur, ilk ayrılık, ikinci ayrılık, bir sürü ayrılık, ilk ihanet, ilk gurursuzluk derken ilk evlenme teklifi geldi reddedildi, ikincisi geldi tereddüt edildi ve sonuncuda, mezuniyetimizde, kabul edildi. Tarafımdan.


Sonunda evlenmedim. Hatta kendisi şimdi askerde, dönünce de yeni kız arkadaşıyla nişanlanıyor. Kıskanacak kadar bile his kalmamış içimde, ne mutlu bana. Sanırım onun bana kattığı en güzel şey, kendimi tanımamdı. Ben,

1. ihaneti sevmiyordum. bunu kimse sevmezdi.

2. ihaneti kabullenerek kendime en büyük saygısızlığı yapmıştım. bu bana çok ama çok şey öğretti.

3. ihaneti sonunda kabullenemedim ve ayrıldım. bu da yeniden doğuşum oldu galiba.


Artık, biliyorum ki gurursuzluğun da dibini gördüm ve geri çıktım. Büyük konuşmayı sevmem. Ama bu olay ikilenmeyecek, buna eminim.


Şimdi, etraftan bütün arkadaşlarımın evlilik haberlerini alırken, içimden "yaza bolca abiye kıyafet depolamak gerek" diye geçirirken arada bir yanımda elimi sıka sıka tutan sevgilime bakarım. İlişkimizin aştığı mesafeler, geçen 1 yılı aşkın zamandan çok daha uzun. Amerika- İstanbul arası kaçamak görüşmeler tam bitti derken benim Berlin'e gitmemle rolleri değiştik. Her şeyi bir yana bırakın, tenlerimizin birbirine değmesi, en naif haliyle elele tutuşmamız bile bir sonrakiyle aylar atıyor bazen. Buna rağmen hala içim içime sığmıyor onu öperken. Ve ağzından tek bir "evlilik" lafı çıkmamış olması beni hiç kaygılandırmıyor.


Her şeyin bir zamanı var bence. Ben, bana hala birilerinin çekici gelebildiğini keşfediyorum mesela zaman zaman. Bu, beni yanlış biri yapmaz, ya da ben kendimi öyle görmüyorum. Sadece kendimi biliyorum. Evet, erkek arkadaşımı herkesten çok istiyorum. Onun başka bir kıza herhangi bir arzu duyması fikri içimdeki damarların genleşmesine yol açıyor. Gidip o kızlarla hiç tarzım olmadığı halde sevgilim için dövüşebilirim bile. Ama, öyle bir zaman gelsin isterim ki, ben, hiç hata yapmayayım. Hayat tecrübelerimin sevimsiz kısımlarını kendi sevgilime hiç yaşatmayayım. Bir ömür boyu.


Şimdi, bu yaz düğün yapan herkes buna hazırsa, ne mutlu onlara. Düğünlerinde, yanımda sevgilim, seve seve kutlayacağım hepsini. Bütün anaç, yengeç duygularım onların.


Ama buketi yakalamayacağım. Tesadüf olarak kucağıma düşmeyeceğine de eminim.



Bana dair bildiğim, en güvendiğimdir.


Henüz -hiç- zamanı değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder