fuar görevlilerinin standlarında bira içtikleri,
Almanca'mın berbat olduğunu bildiğim halde herkesin iltifat ettiği,
fuarda bir kez daha akıllarının çalışmasına hayran kaldığım,
yolda yürürken çipil erkeklerin dönüp baktıkları,
biraz daha atılgan olanların "hübşşş" diye laf attıkları tek yer.
ich liebe Doyçland. literally.
11 Ocak 2012 Çarşamba
10 Ocak 2012 Salı
mut(?) son
o: napıyorsun?
ben: iyiyim, eve gidiyorum ...... sen?
-iyi.. oturuyorum evde. buluşalım mı?
-ya ben çok suratsızım. baya suratsızım yani. evde kalayım ben bugün. sen de hiç görme mendebur yüzümü.. inan bana görmek istemezsin.
-sus. on dakikaya yanındayım. hangi filmi alayım?
böyle yapa yapa alıştırmışsın. farkına varmamışım. şimdi dünyanın başka bir kıtasındayken, ellerim ellerini arar olmuş. üstelik sevmeden. alışkanlıktan.
seni çok özleyeceğimi biliyorum. özlemek fikri hoşuma da gidiyor aslında. "insan" hissettiriyor yeniden beni. gideceğin günü düşünerek kalbimin sıkışmasından bile tebessüm ediyorum.
ama bugün haber geldiğini söyleyince.. gitme vaktin yaklaşınca.. her adımda düşünür oldum seni. en güzel Alman biralarını hüpletirken, evime dair bir sen kaldın aklımda. gerçek soğuk gibi kesti. kalbim sıkıştı. bilirsin, hiç aksatmaz böyle fırsatları..
düşündüm de durdum. sensiz İzmir. sensiz ben. sensiz ev. sensiz dostluklar.. ikna olmadım.
o yüzden şimdi düşünmeden edemiyorum. dostluklar falan hepsi güzel, ama o değil de.. ne yapacağım ben sensiz?
ben: iyiyim, eve gidiyorum ...... sen?
-iyi.. oturuyorum evde. buluşalım mı?
-ya ben çok suratsızım. baya suratsızım yani. evde kalayım ben bugün. sen de hiç görme mendebur yüzümü.. inan bana görmek istemezsin.
-sus. on dakikaya yanındayım. hangi filmi alayım?
böyle yapa yapa alıştırmışsın. farkına varmamışım. şimdi dünyanın başka bir kıtasındayken, ellerim ellerini arar olmuş. üstelik sevmeden. alışkanlıktan.
seni çok özleyeceğimi biliyorum. özlemek fikri hoşuma da gidiyor aslında. "insan" hissettiriyor yeniden beni. gideceğin günü düşünerek kalbimin sıkışmasından bile tebessüm ediyorum.
ama bugün haber geldiğini söyleyince.. gitme vaktin yaklaşınca.. her adımda düşünür oldum seni. en güzel Alman biralarını hüpletirken, evime dair bir sen kaldın aklımda. gerçek soğuk gibi kesti. kalbim sıkıştı. bilirsin, hiç aksatmaz böyle fırsatları..
düşündüm de durdum. sensiz İzmir. sensiz ben. sensiz ev. sensiz dostluklar.. ikna olmadım.
o yüzden şimdi düşünmeden edemiyorum. dostluklar falan hepsi güzel, ama o değil de.. ne yapacağım ben sensiz?
9 Ocak 2012 Pazartesi
acemisin 2012.
bu haftayı yok bişi yok bişi deyip ilk yılın acemiliğine veriyorum. olmadı çünkü.
hafta dediğim, geçen Pazartesi'den başladığını varsayalım.
yoğun iş, yoğun stres. babamla yoğun bir kavga. artık dayanamayıp istifa edişim. istifa eden ben değilmişim gibi çok ağlayışım. çünkü evimi bırakmak istemeyişim. kafamda yoğun yeni iş arayışım. bulamayışım. yani, kafamda bulamadım şahsen.
kendimi içine ittiğim yoğun yalnızlığım. yanımda olmasını istediğim tek pipili canlının da o sırada uzaklarda olması.
uzakların, bu yüzdendir ki, yine bana cazip gelmesi. gitmek isteyişim. babamın bırakmayışı. babamı ilk defa ağlarken görmem.. içimin çukulata fondü kıvamına gelmesi akabinde istifamın reddi ve babamla birbirimize eskisinden de sıkı sarılmamız, haftanın highlight'ları oldu.
iş hayatında amortisman süresi kısalıyor. ben bu hafta baya yıprandım mesela. sonra uzaklara sardım yine; gitmek istedim. uzaklara.
Almanlar bu sendroma bir ad bile takmış: heimweh. bana çok sık olur. her gencin başına gelir de, biz Türk gençleri heimweh ile yaşamayı öğrenmek zorunda kalırız çoğunlukla. gidemediğimiz için uzaklara öyle pat diye. Elif Şafak'la beraber en fazla arafta oturur birer kahve hüpletir, sonra paşa paşa döneriz köyümüze.
o sendromun da bir adı var: kürkçü dükkanı.
çok şükür önce kürkçü dükkanına döndüm, şimdi de kısa bir süreliğine Düsseldorf'a gidiyorum. tek başıma, fuara, sevdiğim işi biraz daha geliştirmek için, yeni malzemeler tanımaya.
önce ailemi, sonra canım evimi, işimi, ve bana çeyrek asırlık hayatımdan (vay anasını baya olmuş yau) miras kalan bir avuç dostumu çok seviyorum desem... yavan mı gelir size? yoksa anlar mısınız ne hissettiğimi, onları kaybetmekle yüzyüze gelince?
Evet, bu hafta bir heimweh'in daha sonuna geldik. Auf wiedersehen dostlar. Bu da bugünün şarkısı osssun:
http://soundcloud.com/andres-arzu/feeling-good-slow-nujazz-remix
hafta dediğim, geçen Pazartesi'den başladığını varsayalım.
yoğun iş, yoğun stres. babamla yoğun bir kavga. artık dayanamayıp istifa edişim. istifa eden ben değilmişim gibi çok ağlayışım. çünkü evimi bırakmak istemeyişim. kafamda yoğun yeni iş arayışım. bulamayışım. yani, kafamda bulamadım şahsen.
kendimi içine ittiğim yoğun yalnızlığım. yanımda olmasını istediğim tek pipili canlının da o sırada uzaklarda olması.
uzakların, bu yüzdendir ki, yine bana cazip gelmesi. gitmek isteyişim. babamın bırakmayışı. babamı ilk defa ağlarken görmem.. içimin çukulata fondü kıvamına gelmesi akabinde istifamın reddi ve babamla birbirimize eskisinden de sıkı sarılmamız, haftanın highlight'ları oldu.
iş hayatında amortisman süresi kısalıyor. ben bu hafta baya yıprandım mesela. sonra uzaklara sardım yine; gitmek istedim. uzaklara.
Almanlar bu sendroma bir ad bile takmış: heimweh. bana çok sık olur. her gencin başına gelir de, biz Türk gençleri heimweh ile yaşamayı öğrenmek zorunda kalırız çoğunlukla. gidemediğimiz için uzaklara öyle pat diye. Elif Şafak'la beraber en fazla arafta oturur birer kahve hüpletir, sonra paşa paşa döneriz köyümüze.
o sendromun da bir adı var: kürkçü dükkanı.
çok şükür önce kürkçü dükkanına döndüm, şimdi de kısa bir süreliğine Düsseldorf'a gidiyorum. tek başıma, fuara, sevdiğim işi biraz daha geliştirmek için, yeni malzemeler tanımaya.
önce ailemi, sonra canım evimi, işimi, ve bana çeyrek asırlık hayatımdan (vay anasını baya olmuş yau) miras kalan bir avuç dostumu çok seviyorum desem... yavan mı gelir size? yoksa anlar mısınız ne hissettiğimi, onları kaybetmekle yüzyüze gelince?
Evet, bu hafta bir heimweh'in daha sonuna geldik. Auf wiedersehen dostlar. Bu da bugünün şarkısı osssun:
http://soundcloud.com/andres-arzu/feeling-good-slow-nujazz-remix
30 Aralık 2011 Cuma
kötü bir şiir
2011.
yeni bir ev demekti.
yeni bir sevgili getirdi.
babaya isyan ettirdi.
anneyle ilişkileri gerdi.
sonra hepiciğini düzeltti.
ev sattırdı. çok çalıştırdı.
mesafeleri kısalttı.
güzel anıları çokçaydı.
duvarımı maviye boyattım.
tablo aldım duvarıma astım.
yerleri parke kaplattım.
iki kişilik yataklarda yattım.
ikea evimin her şeyiydi
hesapta param suyunu çekti
zam aldım durum düzeldi.
berlin hasreti çektim.
istanbul'a gittim geldim.
dostlarla içtim eğlendim.
bir dosta darıldım içerlendim.
iki debelendim baktım olmadı
güvenini kaybetmiş, hırslanmıştı
bıraktım ipleri
son bıraktığım ip de o olmadı
bir de sevgili vardı.
o da benimle mutlu değildi
ne desem yetersizdi
telefonumu sevmezdim,
ona göre, onu sevmediğim gibi.
o da gitti bitti.
hatırladıklarımın çoğu iyi
beni hiç üzmediğin için
seni üzmek kolay değildi
ama bilirsin işte, gerekliydi.
sonrasında güzel şeyler oldu elbet
olmaya da devam edecek bir müddet
sonra o da gidiyor, bitiyor
uzun mesafelerden geldi illet.
bu halk ozanı da biner gider uçağa
istanbula dostlara anavatana
elveda tüm dostlara, arkada kalan
tüm sevdiğim insanlara, beni bırakan.
hayat seçimlerden ibaret,ya senin ya benim
2011,
sonuçta hiçbir şey yapamadın
bende iz bırakan.
yeni bir ev demekti.
yeni bir sevgili getirdi.
babaya isyan ettirdi.
anneyle ilişkileri gerdi.
sonra hepiciğini düzeltti.
ev sattırdı. çok çalıştırdı.
mesafeleri kısalttı.
güzel anıları çokçaydı.
duvarımı maviye boyattım.
tablo aldım duvarıma astım.
yerleri parke kaplattım.
iki kişilik yataklarda yattım.
ikea evimin her şeyiydi
hesapta param suyunu çekti
zam aldım durum düzeldi.
berlin hasreti çektim.
istanbul'a gittim geldim.
dostlarla içtim eğlendim.
bir dosta darıldım içerlendim.
iki debelendim baktım olmadı
güvenini kaybetmiş, hırslanmıştı
bıraktım ipleri
son bıraktığım ip de o olmadı
bir de sevgili vardı.
o da benimle mutlu değildi
ne desem yetersizdi
telefonumu sevmezdim,
ona göre, onu sevmediğim gibi.
o da gitti bitti.
hatırladıklarımın çoğu iyi
beni hiç üzmediğin için
seni üzmek kolay değildi
ama bilirsin işte, gerekliydi.
sonrasında güzel şeyler oldu elbet
olmaya da devam edecek bir müddet
sonra o da gidiyor, bitiyor
uzun mesafelerden geldi illet.
bu halk ozanı da biner gider uçağa
istanbula dostlara anavatana
elveda tüm dostlara, arkada kalan
tüm sevdiğim insanlara, beni bırakan.
hayat seçimlerden ibaret,ya senin ya benim
2011,
sonuçta hiçbir şey yapamadın
bende iz bırakan.
19 Aralık 2011 Pazartesi
eski
patlamış mısırların arasında patlayamamış mısır çekirdeklerinin zarlarının dişte kalması gibi, aklımda bazı şeyler kalıp rahatsız ediyor beni. keyifli bir dostluk, ilişki, iş ve hatta gün bazen ardında huzursuzluk bırakıyor. mutlu olup gülerken, aklımın bir yeri o huzursuzlukta kalmış oluyor olmalı ki, durup, ya ben olmam gerektiği kadar mutlu değilim, ne olmuştu acaba?, diye düşünüp dilimi o şeffaf zara götürüyorum. ve hatırlıyorum.
yorgun geçen bir başka iş gününü. ticari çıkarları. benden talep edenleri. "hayır" dediklerimi, ama daha da fazla, "evet" dediklerimi.
"o"nu, "bu"nu. önceki akşamı. önceki seneyi. önceki "o"nu. "bu"nu. eski dostları. dost ol(a)mayanları. eski sevgilileri. hala sevgili olanları. az zamanda çok işler başarıp, artık eski olup sevgiyle kalamayanları. hiç sevgili ol(a)mayanları.
cümle, kelime ve parantez aralarındaki ünlü harflerle yapılan yazı oyunlarını sevmem. bir süredir yazmaktan bile soğudum. ama insan, huzursuz olduğunda ne sevip sevmediğini umursamıyor.
nasıl ki sen incindiğinde kimi incittiğini umursamıyorsan; nasıl ki o yalnız kaldığında bir zamanlar kime kinlendiğini umursamıyorsa. seninle benim hiç farkımız yok aslında. o yüzden, senin eski olman, bir bakıma iyi olmuş aslında.
yorgun geçen bir başka iş gününü. ticari çıkarları. benden talep edenleri. "hayır" dediklerimi, ama daha da fazla, "evet" dediklerimi.
"o"nu, "bu"nu. önceki akşamı. önceki seneyi. önceki "o"nu. "bu"nu. eski dostları. dost ol(a)mayanları. eski sevgilileri. hala sevgili olanları. az zamanda çok işler başarıp, artık eski olup sevgiyle kalamayanları. hiç sevgili ol(a)mayanları.
cümle, kelime ve parantez aralarındaki ünlü harflerle yapılan yazı oyunlarını sevmem. bir süredir yazmaktan bile soğudum. ama insan, huzursuz olduğunda ne sevip sevmediğini umursamıyor.
nasıl ki sen incindiğinde kimi incittiğini umursamıyorsan; nasıl ki o yalnız kaldığında bir zamanlar kime kinlendiğini umursamıyorsa. seninle benim hiç farkımız yok aslında. o yüzden, senin eski olman, bir bakıma iyi olmuş aslında.
20 Ekim 2011 Perşembe
afiyet olsun
eski erkek arkadaşımın bir zamanlar yaptığı "adi, iğrenç, pislik" şeylerin üzerinden 4 sene geçti.
ve onu anlıyorum. affedeli çok oldu. affettikçe daha çok seviyorum.
bu sefer dostça, yoldaşça.
her şey, çatlak karakterlerimizin kaçırdığı havayla ilgiliymiş aslında.
bazen bir boku anlamak için ancak onu yemek gerekiyor.
afiyet olsun.
11 Ekim 2011 Salı
murder in the villa
bazı günler olur, kendini bunalıma batırıp çıkarmak istersin. zorla şarap içersin, fondip yaparsın. önce oksijensiz kalırsın, sonra susuz. boğulana kadar içtin mi hiç bilmem ama ben sana söyleyeyim, içersen ertesi gün ayıkken daha da oksijensiz kalabilirsin. yapma.
öyle bir gün yaşıyorum işte ben de. bunalımım, yaptıklarımdan. yapmadıklarımdan. dürüst davrandığım anlara karşılık davranmadıklarımın yarışını promillerle, mutsuz geçen her günümü bir bardak ile taçlandırdık bu akşam şarabımla.
şarap, insanı vezir de eder rezil de. true story.
ne olursa olsun, hep içinin rahat olması bence en büyük lüks hayatta. müstakil evde yaşamak gibi bir şey. geniş bir ev yerine geniş bir kalp. geniş bir kalbin salonunu kimse dolduramaz.
ne zaman büyüdüm, sevdim, üzüldüm, katılaştım, hissizleştim, ne zaman bu kadar yalnızlaştım. yalnızlaştık. bize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkasına yapar olduk? yapar oldum.
oldum.öldüm.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)