ben her ne kadar "hayır, ne alakası var canım! annem, babamın hayatıyla benimkisi ne kadar farklı görmüyor musunuz" diyecek olsam da, bal gibi de annemin kızıyım. bunu, en minik detaylarda anlayabiliyorum. işte size samimi bir anektod..
geçen gün, buradaki çok yakın bir erkek arkadaşımla bir cafede oturmuş, güneşin tadını çıkarıyorduk. muhabbet süper, önümde "Frühstück Istanbul" (Istanbul Kahvaltısı) tabağı, içinde sucuk, mis gibi beyaz peynir, vs.. Görseniz, siz de kendinizi sahiden Istanbul'da sanardınız. önümüzde de portakal suyu ve Campari'yle karıştırılmış sparkling wine. güneş gözümüze giriyor. süper anlayacağınız.
bir muhabbet açıldı, bir kızdan bahsediyordu Alper. kendisi bana bol bol mahrem hikayelerini anlatır, ben de hayret dolu bakışlarla gülerim, kızarım, şekilden şekile girer sonunda da kendime o hikayelerden bir ders payı biçerim. böyle böyle konuşurken, alper öyle bir şey dedi ki zınk diye kaldım yerimde.
"ya bırak Allahaşkına, o kız Allah bilir tırnaklarını da çıtçıtlı makasla kesiyordur" !!!
o bir anlık suratımdaki bulantıyı, gözlerimde gelip giden tedirginlik dalgasını saklayan kocaman gözlüğüme minnettarım.
evet, itiraf ediyorum. hiç ojesiz gezmem, ayıptır söylemesi her türlü bakımlıyımdır ama..
tırnaklarımı çıtçıtlı makasla kesiyorum! :)
"ehe.. ehe.." diye seyreden, tedirgin ve kısa gülmelerle geçiştirdim konuyu. ama alper anlattıkça anlattı. bence bal gibi anladı benim de "o"nlardan biri olduğumu. aslında, anlamamış da olabilir; çünkü kendisi beni çok bakımlı ve şık bir bayan olarak görüyor. bozmaya gerek yok diye düşünüyorum. sonrasında, haftalardır ilk defa hava alsın diye ojesiz bıraktığım tırnaklarımın görünüşüne lanet ettim, sakladım ellerimi.. komik oluyoruz hepimiz bazen.
yaa, işte ben de biraz hava alsın diye sürmedim oje, dedim.
biliyorum canım, arada bir havalandırmak lazım, dedi. şaşırdım.
ya ellerini öyle kesiyorsa ayaklarını kesin çıtçıtlı makasla kesiyordu o kız!, dedi
yok artık, onu neyle kesicekti! neyle keseceğiz!, demedim ben. düşündüm sadece.
büyük ihtimalle, demekle yetindim.
sonra şöyle bir durdum düşündüm.. bir farkettim ki, etrafımdaki herkes tırnaklarını törpülüyor, ablam, bütün dostlarım, ve en sıklıkta da annem, birbirine kavuşturdukları dizlerinin üzerine örttükleri beyaz "kozmetik havlu"larıyla o sinir bozucu sesi çıkarırken, bendeniz hep o "odadan kaçan kız" olmuşumdur.
iyi de, annem bile yapıyor. hatta çok da sık yapıyor. herkes yapıyor. ben niye yapmamışım ki? hayır, olay sadece sürünün bir parçası olmak da değil. gerçekten güzel görünüyor yapılınca.
sonra sebebini buldum. yani suç muç değil, sadece sebep: annem gibi bakım konusunda ilkokul beşten itibaren bana bakıma dair her türlü konuda rehberlik eden, yeri gelince bir Hitler kesilen canım anneciğim, törpüleme konusunu unutmuş olsa gerek.
kızdım kendime.. tırnaklarımı çıtçıtlı makasla kestiğimden falan değil.. çok da severim çıtçıtlı makası, çok pratik. ama, annemin bana gösterdiklerinin üzerine bunca yıldır gözümün önünde olan bir hususu kendi kendime lugatıma ekleyememekten hüzün duydum.
kimbilir daha neleri kaçırıyorum dedim. en iddialı olduğum konulardan birinde bile, bir erkeğin ağzına malzeme olabilecek bir falsoyu bizzat yapıyordum.
işte böyle dostlar. erkekler okumasa da olur bu yazıyı. kızlara özel oldu biraz. ama tırnak sadece bir metafor da olabilir, sonuçta varmak istediğim nokta; eğer siz de benim gibi annenizi, babanızı hayranlık derecesinde seviyor, onları hayatınızda bir rol model olarak görüyorsanız, siz de benim gibi dikkat etmelisiniz. bazen, onların hayatına çok paralel kaldığımı, arada bir zigzaglar çizmem gerektiğini hissediyorum. o anlardan birinde yaptığım başvuru sayesinde de buradayım zaten.


bu da Frühstück Istanbul'umuz. Cafe de gayet Alman üstelik!
bir de... uzun bir aradan sonra, tekrar merhaba.
törpülü tırnaklarımdan ve bordo ojelerimden de selamlar! =)